Orta Çağ’ın sonlarına doğru Avrupa ve Yakın Doğu siyasi haritasında önemli değişimler yaşanıyordu. Bu dönemde yükselişte olan Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlar’daki varlığını giderek güçlendiriyor, aynı zamanda bölgedeki Hristiyan devletlerle de sık sık karşı karşıya geliyordu. Bu çetin mücadelenin en çarpıcı örneklerinden biri, Osmanlı Padişahı II. Mehmed (Fatih Sultan Mehmet) ile Eflak Prensi III. Vlad (Kazıklı Voyvoda) arasındaki uzun soluklu ve kanlı çatışmadır. İki liderin karakterleri, stratejileri ve birbirleriyle olan ilişkileri, dönem Avrupası’nda büyük yankı uyandırmış, sayısız efsaneye ve anlatıya konu olmuştur. Bu makale, Fatih Sultan Mehmet ile III. Vlad arasındaki karmaşık ilişkiyi, tarihi kaynaklara dayanarak kronolojik bir sırayla incelemeyi ve bu çatışmanın hem Osmanlı hem de Eflak tarihi üzerindeki etkilerini analiz etmeyi amaçlamaktadır.
Fatih Sultan Mehmet ve III. Vlad arasındaki ilişki, Orta Çağ’ın sonlarına doğru yaşanan siyasi ve kültürel çatışmaların çarpıcı bir örneğidir. Bir yanda, cihanşümul bir imparatorluk kurma hedefiyle ilerleyen Fatih Sultan Mehmet; diğer yanda ise ülkesinin bağımsızlığını korumak için her türlü vahşete başvuran III. Vlad. Bu iki güçlü şahsiyetin mücadelesi, sadece askeri bir çatışmadan ibaret olmayıp, aynı zamanda farklı medeniyetler, inançlar ve yönetim anlayışları arasındaki gerilimi de yansıtmaktadır. Vlad’ın yenilgisi, Osmanlı’nın Balkanlar’daki egemenliğini pekiştirmiş ve bölgenin kaderini derinden etkilemiştir. Her iki lider de, kendi dönemlerinin ve daha sonraki nesillerin zihninde silinmez izler bırakmıştır. Onların hikayesi, tarihin karmaşıklığını, güç mücadelesinin acımasızlığını ve insan doğasının çelişkili yönlerini anlamak için önemli bir pencere sunmaktadır.

Erken Dönem İlişkiler: Vassallık ve Eğitim
Fatih Sultan Mehmet ile III. Vlad arasındaki ilişkinin kökenleri, iki hükümdarın gençlik yıllarına dayanır. III. Vlad’ın babası II. Vlad Dracul, Osmanlı’ya karşı mücadele etmekle birlikte, zaman zaman Osmanlı himayesini de kabul eden değişken bir siyaset izlemiştir. Bu dönemde, Osmanlı’nın Balkan devletleri üzerindeki hegemonya kurma çabalarının bir parçası olarak, II. Vlad Dracul’un oğulları III. Vlad ve Radu, Osmanlı sarayına rehin olarak gönderilmiştir. Bu uygulama, Osmanlı’nın vassal devletlerle olan ilişkilerinde yaygın bir diplomatik araçtı; hem bağlılığı garanti altına alıyor hem de geleceğin yöneticilerini Osmanlı kültürü ve siyasetiyle tanıştırıyordu.
Vlad ve Radu’nun Edirne’deki Osmanlı sarayında geçirdikleri yıllar, özellikle Vlad’ın kişiliğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu dönemde Fatih Sultan Mehmet ile aynı sarayda bulunmaları, belki de doğrudan bir arkadaşlık ilişkisinden ziyade, birbirlerinin varlığının ve gelecekteki rollerinin farkında olmalarını sağlamıştır. Vlad’ın Osmanlı sarayında geçirdiği bu zamanlar, onun Türk adetlerini, askeri stratejilerini ve yönetim pratiklerini yakından gözlemlemesine olanak tanımıştır. Ancak bu deneyim, bazı tarihçilere göre, Vlad’ın Osmanlı’ya karşı derin bir nefret beslemesine de yol açmıştır. Esirlik koşullarının getirdiği aşağılanma ve memleketinden uzak kalma hissi, onun ilerideki acımasız eylemlerinin temelini oluşturmuş olabilir. Öte yandan Radu, Osmanlı sarayına daha iyi uyum sağlamış ve padişahın gözdesi haline gelmiştir. Bu durum, kardeşler arasında ileride yaşanacak çatışmanın da habercisi olmuştur.

Vlad’ın Tahta Çıkışı ve Osmanlı’ya Karşı Politikası
III. Vlad, babasının 1447’de Macarlar tarafından öldürülmesinin ardından, Osmanlı desteğiyle kısa bir süreliğine Eflak tahtına çıkmıştır. Ancak bu ilk saltanatı kısa sürmüş, Macaristan’ın desteğiyle I. Vladislav tahta geçmiştir. Vlad, Macaristan’a sığınmak zorunda kalmış ve bu dönemde Macar komutan Janos Hunyadi’nin etkisi altına girmiştir. Macarların desteğiyle 1456 yılında yeniden Eflak tahtına çıkan III. Vlad, bu tarihten itibaren bağımsız bir politika izlemeye başlamıştır.
Vlad’ın ikinci saltanatı, Eflak’ta iç karışıklıkları sona erdirme ve merkezi otoriteyi güçlendirme çabalarıyla başlamıştır. Özellikle yerel beylerin ve boyarların gücünü kırmak için acımasız yöntemlere başvurmuştur. “Kazıklı Voyvoda” lakabını almasına neden olan kazığa oturtma yöntemi, onun iktidarını sağlamlaştırmak ve düşmanlarını korkutmak için kullandığı en bilindik yöntem olmuştur. Bu iç düzenlemeler sırasında, Osmanlı’ya ödenen yıllık vergiyi (haraç) kesmeye başlamış ve Osmanlı’ya karşı düşmanca bir tutum sergilemiştir. Vlad’ın bu tutumu, onun Haçlı ittifaklarının bir parçası olma ve Osmanlı’yı Balkanlar’dan atma hedefinin bir göstergesiydi. O, Osmanlı’yı Hristiyan dünyası için bir tehdit olarak görüyor ve bu tehditle mücadele etmeyi kendine misyon edinmişti.
Osmanlı-Eflak Geriliminin Tırmanması
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra Balkanlar’daki gücünü pekiştirmeye odaklanması, Eflak ile olan ilişkileri daha da gerginleştirmiştir. Fatih, Eflak’ı Osmanlı’ya tamamen bağımlı bir vassal devlet haline getirmek istiyordu. Bu doğrultuda, Vlad’dan yıllık vergisini ödemesini ve Osmanlı’ya bağlılığını göstermesini talep etmiştir. Ancak Vlad, bu taleplere direniş göstermiş, hatta Osmanlı elçilerini bile hakarete uğratmıştır. Rivayete göre, Osmanlı elçilerinin sarıklarını çıkarmayı reddetmeleri üzerine, Vlad onların sarıklarını başlarına çiviletmiştir. Bu olay, Osmanlı ile Eflak arasındaki ilişkilerde dönüm noktası olmuştur.
Vlad’ın Osmanlı’ya karşı giderek artan provokasyonları, Fatih Sultan Mehmet’in sabrını taşırmıştır. Özellikle 1461-1462 kışında Vlad’ın Tuna Nehri boyunca gerçekleştirdiği baskınlar ve ele geçirdiği Osmanlı askerlerini ve Müslüman tüccarları kazığa oturtması, Fatih’in misilleme yapma kararını pekiştirmiştir. Bu baskınlarda binlerce Osmanlı vatandaşının vahşice öldürüldüğü haberleri, Osmanlı başkentinde büyük infial uyandırmıştır. Vlad’ın bu eylemleri, sadece Osmanlı’ya karşı bir isyan değil, aynı zamanda Hristiyan dünyasında bir Haçlı ruhunu yeniden canlandırma çabası olarak da yorumlanmıştır.

1462 Eflak Seferi: Fatih’in Cezalandırıcı Yürüyüşü
III. Vlad’ın artan düşmanlığına ve katliamlarına karşılık olarak, Fatih Sultan Mehmet, 1462 baharında büyük bir orduyla Eflak üzerine sefere çıkmaya karar vermiştir. Bu sefer, Fatih’in kişisel intikam arzusu kadar, Osmanlı’nın Balkanlar’daki egemenliğini pekiştirme ve isyankar vassallara ibret verme amacı taşıyordu. Osmanlı ordusu, bizzat Fatih Sultan Mehmet’in komutasında, Tuna Nehri’ni geçerek Eflak topraklarına girmiştir.
Vlad, Osmanlı ordusunun büyüklüğü karşısında açık meydan savaşından kaçınmış ve yıpratma taktikleri uygulamıştır. Köyleri boşaltmış, kuyuları zehirlemiş ve yolları engellemiştir. En ünlü direniş eylemlerinden biri, 17 Haziran 1462 gecesi Târgoviște yakınlarında gerçekleştirdiği gece baskınıdır. Vlad ve askerleri, Osmanlı ordugahına sızarak kargaşa yaratmayı ve Fatih’i öldürmeyi amaçlamışlardır. Bu baskın, Osmanlı ordusunda büyük panik yaratmış ancak Fatih’in çadırına ulaşmayı başaramamışlardır. Bu olay, Vlad’ın cesaretini ve taktiksel zekasını gösterse de, savaşın gidişatını değiştirmemiştir.
Osmanlı ordusu Târgoviște’ye ulaştığında, korkunç bir manzarayla karşılaşmıştır: Kentin dışında, binlerce Osmanlı esirinin ve Vlad’ın düşmanlarının kazıklara geçirilmiş bedenleri uzanıyordu. “Kazık Ormanı” olarak bilinen bu manzara, Fatih Sultan Mehmet üzerinde derin bir etki bırakmış ve Vlad’ın acımasızlığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu manzara, Avrupalı kroniklerde de geniş yer bulmuş ve Vlad’ın “Canavar Voyvoda” imajını pekiştirmiştir.
Fatih Sultan Mehmet, Târgoviște’yi ele geçirdikten sonra, Eflak’ın başkenti Bükreş’e doğru ilerlemiş ancak Vlad’ı yakalayamamıştır. Vlad, Transilvanya’ya kaçmak zorunda kalmış ve Macaristan Kralı Matthias Corvinus’tan yardım istemiştir. Fatih, Vlad’ın peşinden gitmek yerine, Osmanlı yanlısı olan Vlad’ın kardeşi Radu’yu Eflak tahtına oturtmuş ve Eflak’ı tamamen Osmanlı kontrolüne almıştır. Radu’nun yönetimi altında Eflak, Osmanlı’ya düzenli vergi ödeyen ve Osmanlı politikalarına uyum sağlayan bir devlet haline gelmiştir.
Vlad’ın Sonraki Yılları ve Ölümü
Transilvanya’ya sığınan III. Vlad, Macaristan Kralı Matthias Corvinus tarafından başlangıçta hapse atılmıştır. Bu hapis cezası, Corvinus’un Osmanlı ile ilişkilerini düzeltme çabalarının bir parçası olarak yorumlanmıştır. Ancak Vlad, yaklaşık on iki yıl süren hapis hayatının ardından serbest bırakılmış ve Macaristan’ın desteğiyle yeniden Eflak tahtına geçmek için planlar yapmaya başlamıştır.
1476 yılında, Vlad, Macar ve Boğdan kuvvetlerinin desteğiyle Eflak tahtına yeniden çıkmayı başarmıştır. Ancak bu son saltanatı da kısa sürmüştür. Aynı yılın sonunda, Osmanlı destekli bir isyanda veya bir suikast sonucu öldürülmüştür. Ölümünün kesin nedeni ve yeri hala tartışma konusudur. Bazı kaynaklar onun savaşta öldürüldüğünü, bazıları ise kendi adamları tarafından ihanete uğrayarak öldürüldüğünü belirtir. Vlad’ın kesik başının İstanbul’a Fatih Sultan Mehmet’e gönderildiği ve ibret olsun diye bir kazığa asıldığı rivayet edilir. Bu, Fatih’in uzun süreli düşmanına karşı kazandığı kesin zaferin sembolü olmuştur.

Fatih Sultan Mehmet ve III. Vlad’ın Mirası
Fatih Sultan Mehmet ve III. Vlad arasındaki bu çatışma, hem Osmanlı hem de Avrupa tarihindeki yerlerini pekiştirmiştir.
Fatih Sultan Mehmet için: Vlad’a karşı kazanılan zafer, Fatih’in Balkanlar’daki otoritesini daha da sağlamlaştırmış ve Osmanlı’nın bölgesel gücünü dünyaya ilan etmiştir. Fatih, bu seferle sadece bir isyanı bastırmakla kalmamış, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun disiplinini ve askeri gücünü de göstermiştir. Onun bu zaferi, “Kayser-i Rum” unvanını pekiştiren önemli adımlardan biri olmuştur. Fatih Sultan Mehmet, sadece bir fatih değil, aynı zamanda siyasi dehası ve adalet anlayışıyla da bilinen bir hükümdar olarak tarihe geçmiştir.
III. Vlad için: Vlad, Rumen tarihinde karmaşık bir figürdür. Bir yandan, ülkesini Osmanlı istilasından korumaya çalışan ulusal bir kahraman olarak görülür. Onun direnişi, Eflak’ın bağımsızlık mücadelesinin önemli bir sembolü olmuştur. Diğer yandan, uyguladığı akıl almaz işkence yöntemleri nedeniyle “Kazıklı Voyvoda” lakabıyla anılır ve Hristiyan dünyasında vahşetin bir sembolü haline gelmiştir. Onun hikayesi, Bram Stoker’ın “Drakula” romanına ilham kaynağı olmuş ve onu modern popüler kültürde ölümsüz bir figür haline getirmiştir. Ancak bu popüler imaj, tarihi gerçeklerden büyük ölçüde sapmıştır. Vlad’ın tarihteki gerçek rolü, siyasi istikrarı sağlamak ve iç düşmanlarını etkisiz hale getirmek için olağanüstü acımasızlık sergileyen, ancak aynı zamanda ülkesini dış tehditlere karşı korumaya çalışan bir hükümdar olmasıdır.
Kaynakça
- Babinger, Franz. Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı. Çev. Dost Körpe. İstanbul: Oğlak Yayıncılık, 2003. (Fatih Sultan Mehmet dönemi için en kapsamlı batı kaynaklarından biridir.)
- İnalcık, Halil. Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600). Çev. Halil İnalcık, Necat Özkan. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003. (Osmanlı tarihi, devlet yapısı ve fetihleri hakkında temel bir eserdir.)
- Florescu, Radu R., and Raymond T. McNally. Dracula: Prince of Many Faces: His Life and His Times. Boston: Little, Brown and Company, 1989. (III. Vlad’ın hayatı ve dönemine odaklanan, akademik nitelikte önemli bir çalışmadır.)
- Sugar, Peter F. Southeastern Europe Under Ottoman Rule, 1354-1804. Seattle: University of Washington Press, 1977. (Balkanlar’ın Osmanlı dönemi tarihi hakkında genel bir bakış sunar.)
- Jorga, Nicolae. Geschichte des Osmanischen Reiches nach den Quellen dargestellt. Gotha: Perthes, 1908-1913. (Rumen tarihçi Jorga’nın Osmanlı tarihi üzerine yazdığı ve Rumen-Osmanlı ilişkilerine değinen önemli bir eseridir.)
- Kazancigil, Tevfik. Fatih Sultan Mehmet: Bütün Eserleri. İstanbul: Kapı Yayınları, 2006. (Fatih Sultan Mehmet hakkında bilgi içeren yerli kaynaklardan biri.)
- Constantiniu, Florin. A History of Romania. Translated by Phillip Ure. Boulder: East European Monographs, 2004. (Romanya tarihi üzerine genel bir bakış sunar ve III. Vlad dönemine değinir.)