Tarih… yalnızca zaferleri yazmaz.
Bazen bir liderin aldığı hatalı bir karar, bir imparatorluğu çökertebilir, bir ulusun kaderini değiştirebilir.
Bu video, tarihin seyrini felakete sürükleyen en büyük askerî başarısızlıkların izini sürüyor.
Kimileri kibirlerinden, kimileri korkaklıklarından, kimileri ise basit bir gerçeklikten uzak oluşlarından dolayı on binlerce insanın hayatına mal oldular.
Şimdi sizi, tarihin en kötü generalleriyle tanıştırıyoruz. Ve inanın… bu isimlerin her biri, unutulmayı değil, hatırlanmayı hak ediyor.

1. Quintus Servilius Caepio – Roma’nın Kibirli Felaketi
Roma İmparatorluğu’nun tarihi, büyük komutanlarla doludur: Julius Caesar, Scipio Africanus, Trajan…
Ancak bazı isimler var ki, başarıdan çok felaketle anılır. Prokonsül Quintus Servilius Caepio, bunların başında gelir.
M.Ö. 105 yılında Roma’nın kaderini değiştiren Arausio Muharebesi’nde, Caepio’nun kibri her şeyin önüne geçti.
Kendinden rütbece yüksek olan Konsül Gnaeus Mallius Maximus’un komutası altına girmeyi reddetti. Aynı kampı paylaşmayı bile gururuna yediremedi.
Ve sonuç? Tek başına, emirlere karşı gelerek Cimbri kabilesine saldırdı… ama bu karar, Roma ordusu için tam bir yıkım oldu.
Romalılar, tarihlerindeki en büyük yenilgilerden birini yaşadı: 80.000 piyade ve 40.000 yardımcı birlik ve süvari, ya öldü ya da kayboldu.
Bu rakam, Hannibal’in kazandığı efsanevi Cannae Muharebesi’ndeki kayıpları bile gölgede bırakıyordu.
Caepio savaştan sağ kurtuldu… ama utanç içinde.
Vatandaşlığı elinden alındı, sürgüne gönderildi ve bir daha asla Roma’da saygı görmedi.
Üstelik sorumlu olduğu 15.000 talentlik “Tolosa Altınları” da ortadan kayboldu.
Bu kayıp, tarihte büyük bir skandal olarak anıldı.
Roma’nın utanç verici anlarından biri onun adını taşımaya devam etti.

2. Gideon Johnson Pillow – Zaferi Ellerinden Kaçıran General
Amerikan İç Savaşı sırasında, Kuzey endüstriyel gücüyle dikkat çekerken, Güney ise yetenekli komutanlarıyla öne çıkıyordu.
Ancak Kuzey’in komuta kademesinde bazı isimler, zafere değil felakete daha yakındı…
Ve işte bu noktada, Gideon Johnson Pillow adını duyarız.
Siyasi bağlantıları sayesinde general olan Pillow, yeteneksizliğini daha Meksika-Amerika Savaşı sırasında göstermeye başlamıştı.
Tahkimat hatalarını, başarısız planları ve hatta gazetelere gönderdiği uydurma kahramanlık hikâyeleriyle komik bir figüre dönüşmüştü.
Ancak asıl felaketi Fort Donelson’da yaşattı.
General Grant kaleyi kuşattığında, Pillow, birliklerini kaleden dışarı çıkararak neredeyse zafer elde ediyordu.
Ama sonra… anlaşılmaz bir şekilde geri çekildi.
Nashville’e ilerleyip büyük bir avantaj yakalayabilecekken kaleye döndü ve gece karanlığından yararlanarak kaçtı.
Komutayı devralan General Buckner, ertesi sabah 15.000 askerle birlikte teslim oldu.
Bu teslimiyet, Kentucky ve Tennessee’nin kapılarını Kuzey’e açtı.
Pillow’un tek bir hatası, Konfederasyon’un batı cephesinde çözülmeye başlamasına yol açtı.
Zaferin eşiğinde olan bir generalin, nasıl kaybettiğini izlemek… işte tarih böyle acımasızdır.

3. Francisco Solano López – Bir Ülkenin Katili Olan Lider
Güney Amerika haritasını açın… Paraguay’ı bulun.
Küçücük bir ülke. Ama bu küçük ülke, bir adamın deliliği yüzünden kıtanın en büyük felaketlerinden birine sahne oldu.
Francisco Solano López, babasından güçlü bir ordu devralmıştı. Ama aynı zamanda bir öğüt de aldı: “Bu orduyu savaş için değil, barış için kullan.”
Fakat López, bu öğüdü unuttu. Brezilya’ya, ardından Arjantin ve Uruguay’a savaş açtı.
1 Mayıs 1865’te bu üç ülke birleşerek Paraguay’a karşı İttifak Savaşı’nı başlattılar.
Sonuç tam anlamıyla bir soykırımdı. Paraguay’ın erkek nüfusunun %90’ı yok oldu. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar… savaşın yükünü hepsi birlikte taşıdı.
López, savaş ilerledikçe aklî dengesini kaybetti. Ailesini ve dostlarını hain ilan edip infaz ettirdi.
1870’te, en sonunda bir çatışmada öldü. Geride kan, gözyaşı ve tükenmiş bir ulus kaldı.

4. Douglas Haig – Yıpratma Stratejisinin Kanlı Mimarisi
Britanyalı General Douglas Haig, Birinci Dünya Savaşı’nın en tartışmalı figürlerinden biri olarak tarihe geçti.
Modern savaşın makineli tüfeklerle şekillendiğini kabul etmeyi reddetti.
Ve bu inat, yüz binlerce askerin yaşamına mal oldu.
Somme Muharebesi’nde, 1 Temmuz 1916’da siperlerden çıkma emri verdi.
20.000 asker, dakikalar içinde vurularak yere yığıldı.
Toplamda 60.000 kayıp verildi. Ama Haig durmadı.
Ona göre bu bir “yıpratma savaşıydı”… ama yıpranan kendi ordusuydu.
Passchendaele’de 275.000 asker daha kaybedildi. Toprak kazanımı ise sadece birkaç kilometreydi.
Askerler aslan gibiydi… ama komutanları “eşeklerdi”. Bu söz, İngiliz ordusunun kaderini özetliyordu.

5. Erich Ludendorff – Zaferin Eşiğinden Cehenneme
Erich Ludendorff, aslında zaferle başlayan bir generaldi. Tannenberg’de büyük bir başarı elde etti.
Ancak savaşı kazanamadı… çünkü stratejik düşünemedi.
ABD’nin savaşa girmesine yol açan denizaltı saldırılarına öncülük etti.
Batı Cephesi’nde “son bir atak” yapmaya kalktı ama asker sayısı yetersizdi.
Savaştan sonra, “biz aslında savaşta yenilmedik” söylemini yaydı.
Bu söylem, Nazi propagandasının temel taşına dönüştü.
Hitler’in yükselişinde büyük etkisi oldu.
Sonunda mistik inançlara kapılıp yalnızlaştı. Artık kimse onu ciddiye almıyordu… ama verdiği zarar çoktan yayılmıştı.

6. George McClellan – Savaşmaktan Korkan General
West Point’ten ikinci sırada mezun oldu. Askerî teorilerde uzmandı.
Ama savaş alanında… felaketti.
Richmond’a ulaşabilecek bir pozisyondayken, sayıca üstün olmasına rağmen beklemeyi seçti.
Düşmanlarının sayısını her zaman abarttı. Her zaman “hazır değilim” dedi.
Seven Pines ve Antietam’da büyük fırsatları kaçırdı.
Lincoln onu görevden aldı, sonra yeniden görevlendirdi… ama sonuç değişmedi.
McClellan savaşı bitirmek için değil, kaçmak için savaştı.
Ve sonunda siyasi bir figüre dönüştü; ama seçimi de kaybetti.
Tarihe korkak ama bilgili bir general olarak geçti.

7. Pierre de Villeneuve – Denizlerde Kendi Sonunu Hazırlayan Amiral
Napolyon’un Britanya’ya saldırı planı… Villeneuve’un ellerindeydi.
Görevi basitti: İngiliz donanmasını oyalayıp, Fransa’ya zaman kazandırmak.
Ama o, emirleri çiğnedi ve Cádiz’e sığındı.
Horatio Nelson, bu fırsatı kaçırmadı.
Trafalgar’da yapılan deniz savaşında Fransa 20 gemisini kaybetti.
İngilizler tek bir gemi bile yitirmedi.
Nelson öldü… ama Villeneuve hayatta kaldı.
Ne var ki, Napolyon’un öfkesinden korkan Villeneuve, intihar ederek hayatına son verdi.
İhanet değildi bu, ama sonuçları yine aynıydı: Fransa denizlerde egemenliğini sonsuza dek kaybetti.

8. Antonio López de Santa Anna – Dönemeyen Generallerin Tarihi
Zafer mi? Aldı. Alamo’da.
Yenilgi mi? San Jacinto’da.
İhanet mi? Defalarca.
Santa Anna, her seferinde taraf değiştirdi.
ABD’ye ajanlık teklif etti, sonra fikrini değiştirdi.
Fransa’nın desteğiyle yeniden başa geçmek istedi. Ama geçmişteki yüzlerce ihaneti onu yalnız bıraktı.
Meksika halkı, artık ona inanmıyordu. ABD de, Fransa da.
Ve böylece Santa Anna, geçmişin gölgesinde unutulan, ama affedilmeyen bir lider olarak tarihe geçti.

9. William Hull – Kurşun Atmadan Kale Teslim Eden Tek General
1812 Savaşı… Amerika’nın utanç veren anı.
William Hull, Detroit’i savunmakla görevliydi. Ama o, savaşmadan teslim etmeyi tercih etti.
İngiliz General Brock ve Shawnee Reisi Tecumseh, Hull’u korku içinde bıraktı.
Tecumseh’in manevraları, onları olduğundan kat kat kalabalık gösterdi.
Hull, tek bir kurşun bile atmadan, kaleyi, topları ve savaş gemilerini teslim etti.
2.000 kişilik bir garnizon… tek bir emirle düşmanın eline geçti.
Askeri mahkemede suçlu bulundu ve idam cezasına çarptırıldı.
Yalnızca başkanın affı sayesinde hayatta kaldı.
Tarihi yalnızca kahramanlar değil, hatalar da yazar.
Bu generaller, liderliğin ne kadar tehlikeli bir sorumluluk olduğunu bizlere hatırlatıyor.
Kimi kibirle, kimi korkaklıkla, kimi akıldan uzak kararlarla… binlerce insanın hayatını değiştirdi.
Tarih unutur gibi görünse de, biz hatırlıyoruz.
“Tarihi Kazananlar Yazar… Ama Kaybedenler Sonsuza Kadar Anlatılır.”